KAN KIRMIZI (LATİN AMERİKA'DA YERALTININ ÇOCUKLARI) 15 MAYISTAN İTİBAREN TÜM KİTAPÇILARDA!
“Zaman yapıldığım
öz;
Zaman beni
sürükleyen bir nehir, ama nehir
benim;
Beni parçalayan
bir kaplan, ama kaplan benim;
Beni tüketen
bir ateş, ama ateş benim.
Evren ne yazık
ki gerçek; ben ne yazık ki Borges’im”
Jorge
Luis Borges
PAPAĞAN
MATRA
Başlangıçta
hiçbir şey yoktu
Sonra
gözlerini kırptı jaguar
Çiçekli
gecelikler giyiyordu papağanlar
Nemli ve
kasvetli hülyalara uyandılar
Gecelikleri
soyunup geceyle başbaşa kaldılar
Sonra
gözlerini kırptı jaguar
Dişlerini
kaşıdı, sıfır dedi, tıslıyordu
Başlangıçta
hiçbir şey yoktu
Sonra jaguara
inandı ağaçlar
Sessizlikte
bir taş gibi ufalanıyor
Unufak
oluyordu sözler ve şamanlar
Sonra sustu
sessizlik. Bir ağacın üstünde
Kara jaguarın
sol omzuna konan papağanın
Kırmızı-yeşil
tüylerinin arasında saklandı
Lâl oldu, al
oldu, ala oldu
Şamanların
yılan ellerine yol oldu
Sonra şamanlar
bir ağaca dayandılar
Jaguara
inandılar
İnsanlar
gözlerini kaçırmadan dosdoğru toprağa bakıyorlardı
Toprak
gece gibi uluyordu, toprak inliyordu kara bir büyüydü
Eski bir
iksirdi, zaman esansıydı, iç içe kapılardı. Büyüyordu
İnsanlar
gözlerini kaçırmadan, dosdoğru topraktan geçiyorlardı
İnsanların
hepsi çocuktu ve yeşil yapraklıydılar. Yola çıktılar
Sonra insanlar
ağacın oğluna dayandılar, ormana inandılar
Yolun sonunda
hiçbir şey yoktu
Sonra
gözlerini kırptı jaguar
09.05.2010 /
İstanbul
ÖNSÖZ
Her
ayrım aslında bir uzaklaşmadır. Dünyayı, Doğu-Batı diye
ayıranlar, bunu çeşitli amaçlar için tasarlamış olabilirler.
Avrupa Aydınlanmasıyla sistematik bir anlam kazanan bu ayrım,
insanlık ailesinin, kaderleri itibariyle birbirine çok benzeyen
kimi kardeşlerini de, birbirinden hayli ırak düşürmüştür.
Dahası, nasıl bir eğitim tedrisatının, nasıl bir tarih ve
kültür propagandasının etkisidir ki, “Batı” söz konusu
olduğunda, aklımıza gelen çoğunlukla Kuzeybatı’dır. Dünyanın
Güney’i ve Doğu’su nedense bu Dünya’dan çok uzaktır.
Ülkemizde
her zaman, bize Batı’nın Kuzey’ini yani Kuzey Amerika’sını,
Avrupa’sını anlatan, yazarlar, gezginler, akademisyenler ve
“hayranlar” mevcuttur. Buna karşın Batı’nın Güney’i,
bizde hiçbir zaman yeterince bilinen bir coğrafya, yeterince
tanınan ve araştırılan bir kültür ve medeniyet havzası
olmamıştır. Türkiye’den bakıldığında, Dünya’nın
Güneybatı’sı belki gezegenin en ırak noktalarından birisidir.
70’li yıllarda Türkiye Solu içindeki bazı akımların, bu
yörelerde gelişen halk hareketlerine gösterdikleri özel, fakat
yüzeysel ilginin dışında, uzun yıllar boyu, bizde Latin
Amerika’yı bilen uzman ya da yazar sayısının bir elin
parmaklarını geçtiği söylenemez. Bu yörenin İspanyolca konuşan
halkları hakkındaki bilgiyi, geçmişte çoğunlukla İspanya
üzerinden edindiğimiz varsayılsa bile, İspanya’nın bizde ne
kadar bilindiği bir başka muammadır.
İletişim
teknolojilerinin, turizm yozlaşmasının ve sözde küreselleşmenin
ulaştığı aşamaya rağmen, günümüzde Latin Dünyası’nı
bize turist gözünün ötesinde aktaran yazarların sayısı
artmıyor. Oysa son derece zengin bir coğrafyada yaşayan ve o
düzeyde görkemli bir medeniyet geliştirmiş olan Latin Amerika
Halkları’nın, ağırlıklı olarak ABD eliyle kendilerine
dayatılan bir siyasi kadere maruz kalmaları, kardeşliğimizin
kaçınılmaz gerekçesini oluşturmakta.
İşte
Ezgi Aksoy, İspanyolca konuşulan dünyayı, bu dilin ve kültürün
ülkemizdeki ender uzmanlarından birisi olarak, gezgin ya da
gazeteci bakış açılarının çok ötesinde, tarihi, sosyolojik ve
sosyal antropolojik verileri de dikkate alan bir araştırma
anlayışıyla bize sunuyor
Ezgi
Aksoy Türkiye’de çok az insanın ulaşmayı akıl edebildiği bu
olağanüstü zengin mecradan, bize en kapsamlı deneyimleri
güncelliğini yitirmeden ve edebi kaygıyla yansıtan ender
yazarlardandır. Latin Amerika ve İspanya hakkındaki, ilgi, bilgi
ve deneyim eksikliğimizin gözle görülür olduğu koşullarda,
Aksoy’un kalemi sayesinde bu coğrafyanın en ücra köşelerine
uzanabilirsiniz. Onun kaleminden, Peru’da çocuk işçilerin içinde
yer aldığı sahneleri, El Salvador köylülerinin isyan tarihini,
uyuşturucu sorununun Brezilya’daki seyrini, ETA’nın İspanya
macerasını bizzat yerinde ve olayların içindeymişçesine
okuyabilirsiniz.
Dünyada
sermayenin ve zenginler arası ilişkilerin küreselleşmesi
karşısında, ezilenler arasındaki ilişkilerin de küreselleşmesi
bir zorunluluktur. Ancak aralarında ilişki geliştirecek yoksul
halklar, birbirlerinin tarihleri, dilleri ve kültürleri hakkında
mütevazı bir ön bilgi edinmedikleri takdirde, hayal edilen
“mazlumlar arası küreselleşme”ye yeterince katkı sağlamaları
mümkün olabilir mi?
Elinizdeki
kitap, bu mütevazı ön bilgi arayışına verilmiş yanıtlar
arasında yetkin bir örneği oluşturuyor. Latin kökenli halkların
yakın tarihleri, güncel yaşantıları, kültür ve medeniyetleri
hakkında, doğrudan Türkçe yazılmış bir yapıtın telif değeri
tartışmasızdır. Benzer örneklerin, başka el değmemiş
coğrafyalar için de giderek artan miktarlarda kaleme alınması
dileğiyle.
Oktay Taftalı,
Küçük Çamlıca 27.10.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder