10 Mayıs 2012 Perşembe

Kan Kırmızı





KAN KIRMIZI (LATİN AMERİKA'DA YERALTININ ÇOCUKLARI) 15 MAYISTAN İTİBAREN TÜM KİTAPÇILARDA! 


Zaman yapıldığım öz;
Zaman beni sürükleyen bir nehir, ama nehir benim;
Beni parçalayan bir kaplan, ama kaplan benim;
Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim.
Evren ne yazık ki gerçek; ben ne yazık ki Borges’im”
Jorge Luis Borges



PAPAĞAN MATRA
Başlangıçta hiçbir şey yoktu
Sonra gözlerini kırptı jaguar

Çiçekli gecelikler giyiyordu papağanlar
Nemli ve kasvetli hülyalara uyandılar
Gecelikleri soyunup geceyle başbaşa kaldılar
Sonra gözlerini kırptı jaguar
Dişlerini kaşıdı, sıfır dedi, tıslıyordu
Başlangıçta hiçbir şey yoktu
Sonra jaguara inandı ağaçlar

Sessizlikte bir taş gibi ufalanıyor
Unufak oluyordu sözler ve şamanlar
Sonra sustu sessizlik. Bir ağacın üstünde
Kara jaguarın sol omzuna konan papağanın
Kırmızı-yeşil tüylerinin arasında saklandı
Lâl oldu, al oldu, ala oldu
Şamanların yılan ellerine yol oldu
Sonra şamanlar bir ağaca dayandılar
Jaguara inandılar

İnsanlar gözlerini kaçırmadan dosdoğru toprağa bakıyorlardı
Toprak gece gibi uluyordu, toprak inliyordu kara bir büyüydü
Eski bir iksirdi, zaman esansıydı, iç içe kapılardı. Büyüyordu
İnsanlar gözlerini kaçırmadan, dosdoğru topraktan geçiyorlardı
İnsanların hepsi çocuktu ve yeşil yapraklıydılar. Yola çıktılar
Sonra insanlar ağacın oğluna dayandılar, ormana inandılar

Yolun sonunda hiçbir şey yoktu
Sonra gözlerini kırptı jaguar

09.05.2010 / İstanbul



ÖNSÖZ

Her ayrım aslında bir uzaklaşmadır. Dünyayı, Doğu-Batı diye ayıranlar, bunu çeşitli amaçlar için tasarlamış olabilirler. Avrupa Aydınlanmasıyla sistematik bir anlam kazanan bu ayrım, insanlık ailesinin, kaderleri itibariyle birbirine çok benzeyen kimi kardeşlerini de, birbirinden hayli ırak düşürmüştür. Dahası, nasıl bir eğitim tedrisatının, nasıl bir tarih ve kültür propagandasının etkisidir ki, “Batı” söz konusu olduğunda, aklımıza gelen çoğunlukla Kuzeybatı’dır. Dünyanın Güney’i ve Doğu’su nedense bu Dünya’dan çok uzaktır.
Ülkemizde her zaman, bize Batı’nın Kuzey’ini yani Kuzey Amerika’sını, Avrupa’sını anlatan, yazarlar, gezginler, akademisyenler ve “hayranlar” mevcuttur. Buna karşın Batı’nın Güney’i, bizde hiçbir zaman yeterince bilinen bir coğrafya, yeterince tanınan ve araştırılan bir kültür ve medeniyet havzası olmamıştır. Türkiye’den bakıldığında, Dünya’nın Güneybatı’sı belki gezegenin en ırak noktalarından birisidir. 70’li yıllarda Türkiye Solu içindeki bazı akımların, bu yörelerde gelişen halk hareketlerine gösterdikleri özel, fakat yüzeysel ilginin dışında, uzun yıllar boyu, bizde Latin Amerika’yı bilen uzman ya da yazar sayısının bir elin parmaklarını geçtiği söylenemez. Bu yörenin İspanyolca konuşan halkları hakkındaki bilgiyi, geçmişte çoğunlukla İspanya üzerinden edindiğimiz varsayılsa bile, İspanya’nın bizde ne kadar bilindiği bir başka muammadır.
İletişim teknolojilerinin, turizm yozlaşmasının ve sözde küreselleşmenin ulaştığı aşamaya rağmen, günümüzde Latin Dünyası’nı bize turist gözünün ötesinde aktaran yazarların sayısı artmıyor. Oysa son derece zengin bir coğrafyada yaşayan ve o düzeyde görkemli bir medeniyet geliştirmiş olan Latin Amerika Halkları’nın, ağırlıklı olarak ABD eliyle kendilerine dayatılan bir siyasi kadere maruz kalmaları, kardeşliğimizin kaçınılmaz gerekçesini oluşturmakta.
İşte Ezgi Aksoy, İspanyolca konuşulan dünyayı, bu dilin ve kültürün ülkemizdeki ender uzmanlarından birisi olarak, gezgin ya da gazeteci bakış açılarının çok ötesinde, tarihi, sosyolojik ve sosyal antropolojik verileri de dikkate alan bir araştırma anlayışıyla bize sunuyor
Ezgi Aksoy Türkiye’de çok az insanın ulaşmayı akıl edebildiği bu olağanüstü zengin mecradan, bize en kapsamlı deneyimleri güncelliğini yitirmeden ve edebi kaygıyla yansıtan ender yazarlardandır. Latin Amerika ve İspanya hakkındaki, ilgi, bilgi ve deneyim eksikliğimizin gözle görülür olduğu koşullarda, Aksoy’un kalemi sayesinde bu coğrafyanın en ücra köşelerine uzanabilirsiniz. Onun kaleminden, Peru’da çocuk işçilerin içinde yer aldığı sahneleri, El Salvador köylülerinin isyan tarihini, uyuşturucu sorununun Brezilya’daki seyrini, ETA’nın İspanya macerasını bizzat yerinde ve olayların içindeymişçesine okuyabilirsiniz.
Dünyada sermayenin ve zenginler arası ilişkilerin küreselleşmesi karşısında, ezilenler arasındaki ilişkilerin de küreselleşmesi bir zorunluluktur. Ancak aralarında ilişki geliştirecek yoksul halklar, birbirlerinin tarihleri, dilleri ve kültürleri hakkında mütevazı bir ön bilgi edinmedikleri takdirde, hayal edilen “mazlumlar arası küreselleşme”ye yeterince katkı sağlamaları mümkün olabilir mi?
Elinizdeki kitap, bu mütevazı ön bilgi arayışına verilmiş yanıtlar arasında yetkin bir örneği oluşturuyor. Latin kökenli halkların yakın tarihleri, güncel yaşantıları, kültür ve medeniyetleri hakkında, doğrudan Türkçe yazılmış bir yapıtın telif değeri tartışmasızdır. Benzer örneklerin, başka el değmemiş coğrafyalar için de giderek artan miktarlarda kaleme alınması dileğiyle.

Oktay Taftalı,
Küçük Çamlıca 27.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder