19 Haziran 2010 Cumartesi

Hadım Pepé İntihar Etti

iki druid,

ağaç ruhlu kadın & jaguar ruhlu kuzgun için masal


Kıyıda yosun tutan yaşlı kayığın, Pepé'nin hikayesini bilir misiniz? O ne bir ağaçtır artık, ne de heybetli bir gemi. Ne o gemide kahraman bir filika olarak iş bulabilecek ve güvertede miçolarla flört edebilecektir bir daha, ne de o yağız balıkçıyla sohbet edebilecektir. Kum dünyanın üzerinde, ufku izleyerek çürüyecektir. Terk edilmiştir, kimsesizdir. Ne yüzebilir; ne de toprağa, toprağın özüne değer ayakları. Kalbi durmuş, ama ölmemiştir. Araftadır. Zamanın daima kumsalı gösterdiği o kör noktada asılı kalmıştır. Kederli bir hayalettir ve bu bir zamanlar ağaç olanlar için ne hazin bir sondur. Bir ağacın kendi tabutuna dönüşmesi, ne zehirli bir tecellidir. Bir Vodou büyüsüyle mühürlenmiş gibi; bir ağacın kendi tabutuna dönüşmesi, hangi Gregor Samsa'yı hüzünlendirmez ki? Bir ağaç için bir kayık olmak, erkek bedeninde doğan bir kadın ruhu gibi, bir ömürlük trajedidir. Ve ağaçlar, kayık da olsalar, çok uzun yaşarlar.

Kıyıda yosun tutan yaşlı kayığın, Pepé'nin hikayesini bilir misiniz? Ne ağaç olan, ne de denize açılabilen Pepé'nin. Kaç yıllardır kumsalda olduğu artık unutulmuş olan yalnız Pepé'nin. Bana geçen gece pencereme konan bir kuzgun anlattı. Yıldızları koyu gri bulutlar örtmüştü ve ay o gece kıpkırmızıydı. 100 metre ötede bir ejderha gözlerinden alevler çıkarıyordu. Baktığı yeri kavuruyordu. Deccal, sokaklarda geziyordu. Ben kendi ölümümü düşünüyordum. O gece kuzgun bana Pepé'nin hikayesini anlattı:

Yaşlı Pepé bir gece sıkıştığı Araftan ayrılmaya karar vermiş. Çünkü kırmızı geceden yorgun düşmüş. Kumsal, yakasında bir cellat gibi dikilmekteymiş. Durmadan izlediği, izlemek zorunda olduğu huzurlu çırpıntıya göğüs germekten sıkılmış. Yalnızlıktan ve bir tabut olarak yaşamaktan usanmış. Üstelik o memlekette bir kayığın, hele de yaşlı bir kayığın, asla bir ağaç gibi davranamayacağı; kanunlarca belirtilmiş. Ama bir ağacın ruhuna sahip kayık Pepé, bir türlü ölemedikten sonra, kendi tabutunda uzanmakla bir yere varamadığının bilincindeymiş. Üstelik kuzgunları özlemiş. Benim penceremdeki de dahil, tüm kuzgunları. Kuzgunları, bir de bir zamanlar ayaklarını gıdıklayan ayrık otlarını. Sırtını kaşıyan ağaçkakanları, koltukaltlarını gıdıklayan serçe kuşlarını. Kuytusunda öpüşen yeni yetme sevgilileri. Geceleri koynunda uyuyan kaçakçıları, eşkıyaları. Kara bir gölge gibi önünden geçen yük trenlerini. Toprağın öz suyunda yaptığı seyahatleri. Şamanın bilgeliğini. Yani aslında bir ağaca dair ne varsa şu hayatta, Pepé onların hepsini özlemiş. Ancak yaşlı kayık, bir daha asla ağaç olamayacağının da bilincindeymiş.

Ayın parladığı ve suların yükseldiği bir gecede, sürünerek kumsaldan ayrılmış Pepé. Kendini sulara bırakmış. Bir ağaç için, bir daha asla toprağa ayak basamayacağını bilmek, okyanusun ortasında uzayda kayıp bir gemi gibi savrulup durmak, kumsaldaki zamanda asılı kalmaktan daha ürkütücü değilmiş ne de olsa. Ancak yaşlı ve küçük bir kayık için, transatlantikler batıran dev dalgalarla, fırtınalarla boğuşmak; kurt sürüsünün önüne atlayan kuzunun kaderinden farklı sonuçlanmazmış.

Her hangi bir yılın buz gibi bir Şubat ayında, okyanusun ortasında bir yerlerde sürüklenmekteyken, ufukta bir ada belirmiş. Pepé, adanın kenarından geçmeye ve yamaçlarda yaşayan ağaçlara selam vermeye karar vermiş. Aslında uzun zamandır bir ağaç gibi görünmediğinden, ağaçların ona ne tepki vereceklerini bilememiş Pepé. Ama yine de selam vermek konusunda kararlıymış. Bir ağaçla konuşmayalı çok çok uzun yıllar geçmiş. Yavaş yavaş adanın kumsalsız köşelerine, ağaçlıklı yamaçlarına sokulmuş ve tüm gücüyle haykırmış;

- "Merhaba!"

Ancak hiçbir cevap gelmemiş, sadece ufak homurtular duyulmuş yamaçlarda. Belki sesin nereden geldiğini ve kimin seslendiğini duyamamışlardır diye düşünüp bir daha haykırmış Pepé;

- "Merhaba! Buradayım; aşağıda, denizde. Ben Pepé. Ben bir kayın ağacıyım."

Bir anda uğursuz bir şubat rüzgarı çıkmış. Adanın yamacındaki tüm ağaçlar yapraklarını büyük bir uğultuyla yamacın dibinde, kayalıkların hemen önündeki küçük ve hırpani, yaşlı kayığa çevirirmişler. Pepé ise, ölümüne heyecanlanmış. Bir zamanlar ağaçken nasıl olup da bir kayığa dönüştüğünü anlatmak istemiş yamaçtaki ağaçlara. Yaşadıklarını, hissettiklerini, özlediklerini; bilsinler, duysunlar, anlasınlar istemiş. Daha yaş ve körpe bir fidanken insanların mahir ellerinin onu nasıl kestiklerini anlatmak istemiş. Pepé'yi günlerce kesmiş, biçmiş, sivri bıçaklı aletlerle törpülemiş, şekillendirmişler. Pepé; bağırmış, bağırmış, ağlamış, inlemiş; ama kimse onu kurtarmaya gelmemiş. Bu ağır işkenceye artık dayanamayacağını ve ölmek üzere olduğunu sandığı bir gün, onu benliğinden koparan o mahir eller, rengarenk boyalarla süslemiş ve bir gelin gibi suya salmışlar. Ondan sonra Pepé'nin hayatı, çok çok uzun bir süre çok tuhaf ve bir ağaç için oldukça anlaşılmaz bir şekilde geçmiş. Bir ağacın hiç yaşamayacağı deneyimler edinmiş Pepé. Bazen kim olduğunu, doğduğu yamacı ve kuzgunları unutmuş. Bazense histerik titremelerle arzulamış o yamaçta günü izlemeyi, o yamacı, ağaç olmayı...

Pepé tüm bunları anlatmaktayken, birden şubat rüzgarı hiddetlenmiş. Yamaçtaki ağaçların en heybetlilerinden biri, yüksek ve sinirli bir sesle haykırmış;

- "O bir hadım! O bir hadım! Zorla hadım edilmiş bir kayın!"

Yamaçtaki yaşlı ağaç bunu söyler söylemez, önce ani bir sessizlik olmuş. Dünya bir anlığına zamanda asılı kalmış. O an öyle bir anmış ki, tüm insanlar aynı anda ağlıyorlarmış. Hemen ardından da adanın yamacındaki tüm ağaçlar yapraklarını tekrar sallamaya başlamış. "O bir hadım, o bir hadım!" diyerek söyleniyorlarmış; rüzgar Pepé'nin kulağına fısıldıyormuş. Ağaçlar hiddetlendikçe, rüzgar da hiddetleniyor, yer, gök, deniz inliyormuş: "O bir hadım!"

Ağaçların hiddeti öylesine büyümüş ki, dalgalar tüm denizi sallamaya başlamış. Ama Pepé, hiçbir şey söylemeden öylece ağaçlara bakıyormuş. Pepé, hiçbir şey yapmıyor, öylece duruyormuş. Dalgalarsa Pepé'yi bir ilahi kayık,bir nuh gemisi gibi sallamaktaymış o anda; alıp yamacın dibindeki kayalara çarpmışlar. Bir kez daha ve bir kez daha… Ta ki Pepé parçalanıncaya kadar.

Pepé, 17 parçaya bölünmüş. Parçalarından 5 tanesi, denizin içinde kaybolmuş. Yüzyıllar içinde dibe çökmüş, deniz kumuna dönüşmüş. Parçalarından 3 tanesini dalgalar kumsala savurmuş. O sırada kumsalda bir aile piknik yapıyormuş. Yürüyüş yaparken Pepé'nin parçalarını da toplamışlar. Akşam eve döndüklerinde de şöminede yakmışlar. Şöminenin küllerini her hafta sonu yakındaki koruya döküyorlarmış. Pepé de, yakıldıktan sonra oraya dökülmüş. Rüzgar onu ormanda gezdirmiş. Parçalarından 4 tanesini dalgalar, adanın yamaçlarındaki ağaçların ayaklarının dibine savurmuş. Pepé'nin 4 parçasıyla yaşamaya mahkum olmuş, Pepé'nin ölümüne sebep olan eski ağaçlar. Ancak durmadan homurdanıyor ve söyleniyorlarmış. Pepé'nin zamanla toprağa, oradan da damarlarına karışacak olması onları çok rahatsız ediyormuş. Pepé'nin diğer 5 parçası ise, denizde sürüklenmiş. Okyanus onları başka adalara, başka kimsesiz kumsallara taşımış. Onlara ne olduğunuysa hiç kimse bilmiyormuş.

Parçalandıktan çok sonra Pepé hakkında çok şeyler konuşulmuş, onlarca dedikodu yayılmış. Tüm hayatını ağaç olarak geçirmiş yaşlı yobaz ağaçlar, "Hadım kayın intihar etti! Hadım kayın intihar etti!" diye söylenerek, Pepé'nin intihar ettiği söylentisini yaymışlar. Ama Pepé hakkındaki gerçekler, Pepé gerçekten ölmesin diye, ağaç ruhlu kayığın dostlarınca tüm ağaçlara anlatılmaya başlanmış o günden sonra. Kuzgunlar ve serçeler orman orman geziyor, yük trenleri ovalara haber salıyormuş. Eğer bu hikaye tüm ağaçlarca ve ormanların tüm mahlukatlarınca bilinmezse, Pepé bir daha asla ağaç olamayacakmış.

Penceremdeki kuzgun bana bu hikayeyi anlattığında, ben kendi ölümümü düşünüyordum. Ve seyreyliyordum, dışarıda sıradan bir kıyamet kopuyordu. Ama kuzgun bu hikayeyi anlattığında, içime bir kara yılan oturdu. Bir gözümden bir şaman papağan uçtu, gitti ormanın en sık kuytusunda içli içli ağladı. Kuzgun bana bu hikayeyi anlattığında, ejderha bu kenti bir süreliğine terk etti. Bir yağmur döküldü bardaktan boşanırcasına bir anda. Yıkanmak gibi bir şey oldu. Hüzün gibi bir şey çöktü kente. Bir güzel oldu. Kenttekilerin hepsi aynı anda göğe baktılar, hüzün gibi bir şey çöktü.

- "Bana Pepé'nin hikayesini neden anlatıyorsun?" diye sordum kuzguna.

- "Çünkü sen de bir ağacın ruhuna sahipsin, bunu yakında öğreneceksin." diye cevap verdi bana.

E.A.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder